entry'ler (314)

veysel eroğlu

orman ve su işleri bakanımız çok önemli şeyler söylüyor; http://galeri.uludagsozlu...m/r/veysel-eroğlu-243555/

sınavda akla gelen garip şeyler

Sınavdayken bazen "Bir zamanlar heavy metal dinleyen insanlardık oğlum biz! Nabıyoz burda!" diye haykırıp kendimi sokağa fırlatasım geliyor.

(bkz: yaklasan vizeler)

yaran twitter iletileri

"bir erkek için sanat; sanat için değildir, halk için de değildir. sanat; cool görünüp kız düşürmek içindir. kısacası sanat meme içindir."

halil sezai nin olsun şarkısındaki gizli mesaj

"bana bi' söz yazdın bugün yolladın rüzgarla da, neden rüzgar? kontörün mü bitti yine? fakir romantik seni." olabilir.

saçma sorular

denyo: asansörü çağırdınız mı?
gamer: çağırmadım tatlım. pişman olup kendi gelsin diye dikiliyorum burda.

saint valentine

Çiçekçilerin, oyuncak ayı satıcılarının, gümüşçülerin, parfümerilerin ve dahi tüm küçük esnafın oturup-kalkıp dua etmesi gereken din adamı.

(bkz: sevgililer günü)

bu şarkıda anlatılmak istenen nedir

şarkı: sevemedim kara gözlüm (http://www.youtube.com/watch?v=vV-hRPd1k-Y)
alt metin: veremedim kara gözlüm sana doyunca.

geveze meslekler

konuşmanın mümkünsüz olduğu zamanlarda dahi car car konuşmaya bayılan meslek gruplarıdır.

-Sevgili sohbet etmeye çalışan dişçi; Be hayvanın evladı! ağzıma dana kadar matkap sokmuşsun, nasıl konuşayım ben seninle.
-Paraşütle atlarken adam bana diyor ki; ne iş yapıyorsun? Benim canım götümden çıkıyor adam neyin peşinde. Her yerini cırmıkladım tabii.
-Kulağıma 8 kalibre fön makinesi sokarken sorular soran kuaför, seni de unutmadım. Sen de az ipne değilsin. Efendim? Efendim? Neyyy?

Meraklısına (o kendini biliyor) not: bunlar da uydurmasyon anam.

musallat

Oldu o zaman, biz ufaktan kaçalım; http://galeri.uludagsozluk.com/r/musallat-226574/

çirkin kız

bugün ne giymeseler: Çirkin ve/veya kısa kızlar hipster olmasın. Lütfen. Hayır zaten kazuletsin, bir de -sırf moda diye- saçları küt kestirip annenin sana hamileyken giydiği vatkalı orlon kazakları, yüksek belli pantolonları falan giyerek Endonezyalı çocuk bakıcılarına dönüşüyorsun.

-Cidden, niye bunu yapıyorsun?

yatağın soğuk tarafı

bir kolpa şarkısı.

-şarkıyı dinleyip, içlenen ergenlere tavsiyem şudur; elektrikli battaniye alın aslanlarım. 5 dakika fişe takınca her yer ateş olur. öyle, vay efendim kimse bana vermiyor, olaydı bir sevdiceğim sarılaydık ısınaydı hep buralar diye de ağlamayın. olur hepsi zamanla.

(bkz: beni de ağlatacaksınız lan)

yaran videolar

disiz may pipi; http://www.youtube.com/wa...mbedded&v=RWRUcl_PYGU

-Havalar soğudu, donsuz gezmeyin annem.

biscolata mood reklamı

bizi mi sikecek, bisküvi mi satacak belli değil. ne şekil bir reklam abi bu; http://galeri.uludagsozlu...lata-mood-reklamı-203607/

tatilde boş boş oturmak

3 haftalık yarıyıl tatili hasebiyle evde götü yayıp oturmaya karar verdim. -'karar verdim' diyorum, neden? istesem başka aktivitelere de katılabilirim*- Mevsim normalleri, entelektüel hadiseler için son derece elverişliydi. yüzlerce kitap okuyabilir, binlerce film izleyebilirdim. bu soğukta başka n'apılır lan? Planım, seçtiklerimin tamamını okumak, izlemek ve yanı sıra bi dünya şey yazmaktı. Hey dostum bu harika olacaktı. Nihayet, uzun zamandır hayalini kurduğum sükuneti bulacak, son derece pastoral bir atmosferde, yediğim önümde yemediğim arkamda, hizmette sınır tanınmayan bir ortamda huzura kavuşacaktım.

Bu çiçekli düşüncelerle eve varıp kapıyı çaldım. "Açık, gir" dediler. ibneler. Ben 41 pare top atışı beklerken sanki bakkaldan gelmişimcesine sıradan bir karşılama beni, pek tabii derin kederlere gark etti dostlarım. Ama onları derhal affettim çünkü mahallede ne biçim de komik şeyler olmuş lan. Böyle sohbet dedikodu filan biraz vakit geçirdikten sonra ben derhal kitap okumaya karar verdim. Kaybedecek zamanım yoktu. Anneme, en davudi sesimle "Televizyonun sesini biraz kısar mısın lütfen valideciğim" dedim. "Niye travesti gibi konuşuyorsun" dedi. "Sigara mı içiyorsun yoksa, Takoz Mustafa'ya dönmüş sesin" dedi. Takoz Mustafa bizim komşu ama kendisinden bahsetmek istemiyorum. Sesini az çok tahmin ediyorsunuzdur diye düşünüyorum. Annemin beni eziklemeleri bununla da sınırlı kalmadı. Belirli aralıklarla, saçımı bokuna çevirişimden, böyle oturmaya devam edersem götümün kamyon tekeri kıvamına gelecek oluşuna kadar geniş bir yelpazeden saldırdı. Ayrıca televizyonun sesini de asla kısmadı.

Bu taarruza rağmen entelliğimden ödün vermeyerek kitap okuma çalışmalarım, Rilke'nin caanım romanının arasından Esra Erol'lar, Songül Karlı'lar fışkırmaya başlayınca son buldu. Kendimi doğaya attım. Atmamla bokumun donması arasında milisaniyelik bir fark var. Oğlum harbiden çok soğuk lan. Karların altında, biraz koşarsam belki ısınırım dedim ama amaçsızca koşmayı hiç sevmem. Bu yüzden kendime derhal bir amaç edindim ve tavuk kovalamaya başladım. Yakalarsam ne yapacağımı düşünmedim. Zaten bir türlü yakalanmıyor namussuzlar. Ama tavuk kovalamak gerçekten çok eğlenceli. Sonra işte onlar da ağaç tepelerine filan kaçınca bu maceram da bitti.

Gündüzler böyle böyle geçerken akşamları sıkışmışlığım ve kıstırılmışlığım daha da belirginleşiyor, içime afakanlar basıyordu. Belki derdime deva olur diye bir örgü gurusu olan annemden feyz aldım ve şişleri kapıp bir şeyler örmeye başladım. Ancak kalıplara sığmayan bir yapım olduğu için, annemin tariflerine uymayarak tamamen ruhumun yansıması olan sıpsıfır bir örnek icat ettim. Annem örneğimin adını 'hayvan sidiği' koydu. Bu hakaretten sonra ben de örmeye çalıştığım çorabı bir kenara fırlattım. Atkı da olabilir. Aslında ben eldiven olmasını umuyordum ama kısmet.

Ölü doğan örgü vakasından sonra artık nereye saracağımı şamşırmış vaziyetteyken aklıma müthişkulade bir fikir geldi. Pilates! Evet dostlarım, pilates yapacaktım. Madem roman yazamıyordum, bari harika bir götüm olsundu. Fakat o Ebru Şallı'nın ahırdaki ineğini sikiyim ben inşallah. Be hayvan kadın, ben ilk günden bacağımı ağzımın içinden nasıl çıkarayım? insan yapıyor bu egzersizleri!

Evet dostlarım, Şu anda her yerim tutuk vaziyette. Güzellik uğruna sakat kaldı haberlerine konu olacak kadar pert durumdayım. Tatilimin bitmesine 6 gün var ve bu süre zarfında başıma neler gelebileceğini kestiremiyorum. Yarın misafir gelecek. Ortamdaki insan sayısı 2'yi geçtiğinde, gözüne araba farı tutulan bir tavşan kadar katatonik olduğum için fena halde gerginim. Canım çok sıkılıyor. Olum kurtarın beni lan, sevgilimi özledim.

-hikayenin büyük bir kısmı doğru olmakla birlikte, eve uzak bir yerden dönüş yaptığım izlenimi yaratan cümleler bizzat götüm tarafından uydurulmuştur. zira, mütemadiyen evdeyim lan ben :(

yaran twitter iletileri

"Hayatta asla anlam veremediğim şeyler: Göt kesen soğukta insanların birbirine kar atmaları, bunu yaparken eğlenmeleri, kara el sürmek, kar." mayonezseverim

"pantolonun altına giydiğim içlik, bana nereden geldiğimi hatırlatıyor." samihazinses

sünnet

Dini veya kültürel gerekçelerle, erkeklerin cinsel organına yapılan cerrahi müdahale. şuradan detaylı bilgiye ulaşabilirsiniz.(http://tr.wikipedia.org/wiki/Erkeklerde_s%C3%BCnnet) neyse, dini vecibe gereği prepusu kesip atmışsın/atmamışsın işin bu kısmı beni ilgilendirmiyor. benim merak ettiğim asıl mesele şu; çocukların pipisinden bir parça deri kopacak diye neden onları Çırağan Sarayı avizesi gibi giydiriyoruz? hadi bunu yaptık; cinsel kimliği henüz oturmamış bu çocukların böylesine cafcaflı, süslü kıyafetler giydikten sonra gay olmasından niçin korkuyoruz? sizce de o görüntülerden sonra bu çok normal bir yönelim değil midir?

-bu arada verdiğim linki hiç gereği yokken sonuna kadar okudum sevgili dostlarım. boy boy sünnetli penis, sünnetsiz penis fotoğraflarını da döşemişler sağolsunlar, çok aydınlattılar beni. iğrencim gerçekten.

yaran fotoğraflar

canınız mı sıkılıyor? sinirleriniz mi bozuk? şu vesikalığa bir kez bakın! siz de göreceksiniz ki, hayat herşeye rağmen yaşamaya değer sevgili dostlarım; http://galeri.uludagsozlu...yaran-fotoğraflar-215425/

-hayalimdeki koca modeli; Vuracaksın ensesine, alacaksın ekmeğini. en güzel kafalar sizlerin olsun. Esen kalın evlatlarım.

elif güney

her yönüyle fantastik, ibretlik bir röportaj; http://galeri.uludagsozluk.com/r/elif-güney-215424/

-"kukumu elliyorum, sonra da elimi kokluyorum" ne demek lan? insanlık namına aydınlatsın biri bizi.

the guard

2008 yılının en iyi filmlerinden, aynı zamanda bana göre tüm zamanların kara mizah sahibi suç filmleri arasındaki en iyilerden biri olan In Bruges, Martin McDonagh imzası taşıyordu. 2010 yapımı The Guard ise kardeşi John Michael McDonagh'nın yazıp yönettiği ilk uzun metraj(imiş). Kardeş McDonagh'nın harika bir ilk film olan In Bruges'un izinden gittiği birçok yönden belirgin. Filmin gövdesine zarar getirmeyen, tam aksi o gövdeyi monoton klişelerden kurtaran yan senaryo tasarımları, gereksiz yere karmaşıklaşmaya çalışmayan olay örgüsü, baş karakterler arasında yaratılan kimya ve tabiî dengeleri bozmayan keyif verici bir kara mizah. Bu unsurların hepsi The Guard'da çeşitli şekillerde mevcut.

Ancak bu ortak yanlarına rağmen The Guard'ın bir In Bruges olamamasının en belirgin nedeni, In Bruges'daki suç matematiğinin karakterlere eşit oranlarda yansıyan dramatik ve mizahi izdüşümü üzerine derinlemesine nüfuz edilmemesi. Bu durum McDonagh'nın yeni bir In Bruges yaratma ihtirasına sahip olmamasına bağlanırsa ortada sorun kalmıyor. Yüklü miktarda bir uyuşturucu sevkiyatı, bu rota üzerinde işlenen birkaç cinayet, emniyet güçlerinin örtbas, yardım ve yataklık politikasına karşı duran irlandalı polis memuru ile Amerikan ajanının idealizmi filmin konusunu oluşturuyor. Bu sıradan ve sürprizsiz görünen gidişatı renklendirmek için elinden geleni yapan, iyi oyuncuların da yardımıyla bunu başaran McDonagh senaryosu, her ne kadar aynı yolun yolcusu olsa da In Bruges kadar büyük oynamayı tercih etmemiş, kendi yağıyla kavrulmayı seçmiş bir duruşa sahip. Bu tercihler de filme hep olumlu katkılar sağlamakta.

Bazı senaryoların kafa karıştırmak için filme süslü bir veya birkaç cinayet eklediğini, bu cinayetler sayesinde katilin polise ya da halka türlü mesajlar iletmeye çalıştığını gördük. Fakat o süslü bir veya birkaç cinayeti tamamen amaçsız biçimde sadece kafa karıştırmak için eklediğini itiraf eden fazla senaryo yok sayılır. Yozlaşmışlıkla idealizmi bir arada götüren polis tiplemesi de her filmde bu kadar renkli işlenmez. Bu tip ufak ters köşe yöntemlerle, Boyle (Brendan Gleeson) ve Everett (Don Cheadle)'in tadını damaklarda bırakan atışmalarıyla, bazı klişelerle inceden kafa bulan beklenmedik sahneleriyle sevimli ve sıcak bir film olabilmek, yeni tanıştığımız McDonagh genleriyle alâkalı olabilir.

The Guard bazı seyircilere eksiklikler hissettirebilecek mütevazi yapısına rağmen, In Bruges gibi bir filmle karşılaştırıldığı vakit hem kusurlarını, hem de değerini belli eden bir film. Henüz ilk filmleriyle adlarından övgüyle söz ettiren McDonagh biraderlerin getirdiği heyecan şimdilik kendini yüksek boyutlarda göstermemekte. Ama böyle giderse büyük stüdyolar tarafından keşfedilmeleri kaçınılmaz.

-McDonagh'ların beraber çalışmak yerine iki koldan sinema dünyasına girmeleri, gösterdikleri birbirine benzer senaryo ve yönetmenlik performansları yüzünden hiç şikâyet edilecek bir durum değil. Bundan böyle takip edilecek bir değil iki McDonagh olması benim gibi suç yapımları müptelâları için nimet sayılır.

no woman no cry

(bkz: Ağlamayana karı yok)